Necla DALAN
VitrA, yakın zamanda dünyanın ilk ve tek yüzde 100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosunu üretmeye başladı. Lavabo, kırık seramikler de dahil olmak üzere, üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretiliyor. İlerleyen süreçte duş teknesi, mutfak eviyesi ve klozet ile devam edecek.
Bu ürünün tanıtımı için Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ve Eczacıbaşı Yapı Gereçleri CEO’su Özgen Özkan’ın ev sahipliğinde İstanbul Modern’de bir etkinlik gerçekleştirildi. Ünlü İngiliz tasarımcı Tom Dixon’la birlikte tasarlanan enstalasyonla geçtiğimiz ay Milano Tasarım Haftası’nda sergilenen lavabolar, Londra’da 21-23 Mayıs tarihlerinde düzenlenecek Clerkenwell Design Week kapsamında da vitrine çıkacak. Özgen Özkan, yüzde 100 geri dönüştürülmüş lavabonun, standart bir ürüne göre dünyaya yüzde 30 daha az zarar verdiğini söyledi.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN ÖNEMİNİ ANIYLA ANLATTI
Bülent Eczacıbaşı da dünyada ve Türkiye’de sürdürülebilirliğin gündeme geldiği yıllardan anılarını kattığı bir konuşma yaptı. Zamanın çok çabuk geçtiğini, her şeyin çok hızlı değiştiğini anlatan Eczacıbaşı, 1980’li yılların başında Karamürsel tesislerinde açtıkları arıtma tesisinin o zamanlar çok büyük etki yarattığına dikkat çekti ve şöyle devam etti:
“1980’LERDE ATIK TESİSİ KURDUK, TÖRENLERLE AÇILIŞINI YAPTIK!”
“Çevre konuları bizim gündemimize bazı yazarların uyarmasıyla, bazı fikirleri ortaya atmasıyla 1970’li yıllarda girdi. Biz de sosyal sorumluluk duygusu yüksek bir kuruluş olarak bu konudaki eksiklerimiz üzerine kafa yormaya başladık. 1980’li yılların başında ben Selpak ve Solo markalarıyla temizlik kağıtları üreten o zamanki adıyla İpek Kağıt’ın genel müdürüydüm. Bu görevi üstlenir üstlenmez ilk yaptığım işlerden biri atık arıtım tesisi kurmak oldu Karamürsel’de. Ve bir açılış daveti yaptık. Bu davette sularımızı nasıl temizlediğimizi anlatmak üzere fabrikanın içine bir akvaryum kurduk, içine balık doldurduk. Ben o balıkların keyifle ve salimen o havuzun içinde en azından tören bitene kadar dolaştığına şahsen tanık oldum. O törene Karamürsel ve Kocaeli’nin resmi erkanı, bölgede bulunan büyük tesislerin yöneticileri katıldı, basında büyük ilgi gördü. Şimdi bugünün koşullarını düşünebiliyor musunuz? Bir arıtım tesisi açılsın hem de öyle büyük bir tesis değil, açılışı büyük törenlerle yapılsın ve basında yer alsın.”
TÜSİAD ÜYELERİ ACI ACI ELEŞTİRDİ
Rahmi Koç ve babası Nejat Eczacıbaşı ile ilgili bir anısını da dile getiren Eczacıbaşı, o dönem nasıl eleştiri aldıklarını şöyle dile getirdi:
“1992 yılında Rio de Janeiro kentinde Birleşmiş Milletler çevre ve kalkınma konferansı düzenledi. Bu konferans çevre sorunlarının, sürdürülebilirlik sorunlarının dünya gündemine yerleşmesinde çok önemli bir rol oynadı. O sırada sayın Rahmi Koç, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı’ydı, ben de Yönetim Kurulu Başkanıydım. Türkiye’den bu konferansa Rahmi Bey ve birkaç iş insanı katıldı. Bu konferansı takip eden aylarda yapılan ilk TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında Rahmi Bey çıktı ve bir konuşma yaptı. Konferansın mesajları konusunda TÜSİAD üyelerini bilgilendirdi, ana mesajlarını onlarla paylaştı. Ben de o günün gündeminde Türkiye’nin ekonomik sorunlarıyla ilgili yorumlar yaptım. Bu toplantıdan sonra üyelerimiz bizi acı acı eleştirdi. Bir sohbet hatırlıyorum üyelerimizle, orada babam Nejat Eczacıbaşı da vardı. Üyeler çok açık bir şekilde dediler ki “Biz başkanlarımızdan birbirini destekleyen, güçlendiren mesajlar bekliyoruz. Hele Türkiye’nin siyasi sorunlarına değinmeyen konuşmaları zaten anlamsız buluyoruz. Türkiye bu kadar sorunla karşı karşıyayken çıkıp çiçeklerden, böceklerden söz etmeyi son derece anlamsız buluyoruz. Bunu da siyasetçilerin tepkisinden korktuğunuz için yapıyorsunuz diye düşünüyoruz.” Buna babam tepki verdi. Rahmi Bey’i savundu ve dedi ki “Ben öyle düşünmüyorum. Rahmi Bey son derece yerinde ve zamanında bir konuşma yaptı. Çok büyük sorunları, burnumuzun ucundaki sorunları bize anlattı. Türkiye’de ve TÜSİAD’ın içindeki üyelerden bırakın bu konferansa katılmayı, acaba bu konferansın yapıldığını kaç kişi biliyor, kaç kişi farkında? Hiçbiriniz farkında değilsiniz ve göreceksiniz 10-15 sene içinde hepimiz bu sorunları konuşuyor olacağız ve başka da bir şey konuşmayacağız.”
Gördük ki pek Nejat Bey’in tahmin ettiği kadar çabuk olmadı ama artık bu noktaya, başka hiçbir şeyin konuşulamadığı noktaya geliyoruz. Ve çok büyük bir değişim görüyoruz. Artık çevre konusu birtakım entelektüellerin sohbet konusu olmaktan çoktan çıktı. Karşımızda bir hayatta kalma, insanlığın devam etmesi, gezegendeki hayatın devam etmesi sorunu var.”
Gezegenin ve doğanın yoluna devam edeceğini vurgulayan Bülent Eczacıbaşı, iklim değişikliğinin geri dönülemez biçimde gerçekleştiğini, artık sadece önleme değil buna uyum tedbirleri üzerinde çalışmak gerektiğini ifade etti. Eczacıbaşı, şöyle devam etti:
“SÜRDÜRÜLEBİLİR KURULUŞ OLMAZSAK BİZİ BAZI PAZARLARA SOKMAYACAKLAR”
“Bu geri dönülmez değişime nasıl uyacağımız üzerinde çalışmak zorundayız. Bu genel değişime paralel olarak kuruluşlarımızda da çok büyük değişim gerçekleşti. Biz de artık konuya bir sosyal sorumluluk meselesi olarak bakmıyoruz. Bu iş artık kuruluşlarımızın yaşamını devam ettirmeleri, rekabet güçlerini korumaları ve ayakta kalmaları meselesi. Çünkü biliyoruz ki sürdürülebilirlik olmazsa biz sürdürülebilir kurumlar olamazsak bir kere müşteriler bizim ürünlerimizi tercih etmeyecek. Bırakın onu zaten ürünlerimizi bazı pazarlara sokmayacaklar. Genç, yetenekli insanlar bizim kurumlarımızda çalışmayacak. Finansmana erişmek çok zorlaşacak, zorlaştı bile. Çünkü finans kurumları artık kriterleri, kredi koşulları arasında sürdürülebilirlik kriterlerini en ön sıralara çıkarmaya başladı. Bütün bu nedenlerle sürdürülebilir tedarik zinciri kurmak zorundayız.
Biz de enerji kullanımında verimliliği artırmaya, karbon ayak izimizi azaltmaya çalışıyoruz. Hammadde verimliliğini artırmaya çalışıyoruz. Su kullanımında da verimliliği ve tasarrufları artırmaya çalışıyoruz.”
VİTRA DÜNYADA 153 SEÇKİN KURULUŞTAN BİRİ OLDU
Eczacıbaşı Topluluğu’nun sürdürülebilir konusundaki kilometre taşlarına da değinen Bülent Eczacıbaşı, şöyle konuştu:
“2006’da Eczacıbaşı Holding olarak BM’nin Global Compact imzacısı olduk. O yıldan itibaren sürdürülebilirlik alanındaki gelişmelerimizi bağımsız denetim raporlarıyla destekleyerek raporlamaya ve paydaşlarımızı bilgilendirmeye başladık. Her yıl biraz daha ileriye gittik, yenilenebilir enerjiye yatırımlar yaptık. 2030 yılından itibaren de yapı ürünleri grubumuzda yüzde 100 oranında öz tüketimle üretim yapmayı planlıyoruz. Aynı zamanda veri analitiğinden yararlanarak hammadde ve enerji kullanımını optimize etmeye çalışıyoruz. Burada çok önemli bir başarı hikayesi daha yeni gerçekleşti. Vitra Karo kuruluşumuz dünyadaki sayılı tesisler arasına girdi. Dünya Ekonomik Forumu’nun Global Lighthouse Network diye bir kuruluşlar grubu var. Bunun içinde 153 çok ileri, seçkin kuruluş var. Vitra Karo da bunlardan biri oldu ve dünyada karo alanında faaliyet gösterip bunlar arasına giren ilk kuruluş oldu.”
Eczacıbaşı, bundan sonra olması gerekeni ise gerçek anlamda sürdürülebilir, sürdürülebilirliğe hizmet eden bir kuruluş olmak şeklinde özetledi.
“DİREKTÖRÜMÜZE SÜRDÜRÜLEBİLİR YENGE ADINI TAKTIK”
2006 yılında o zamanki CEO’ları Erdal Karamercan’ın Türkiye’de bu konuya en erken inanmış ve gereğini yapmış bir yönetici olduğuna da dikkat çeken Bülent Eczacıbaşı, “Bana geldi ve bu işi direktör seviyesinde bir yöneticiye teslim etmemiz gerektiğini söyledi. Bunları söylediği zaman itiraf ediyorum eyvah yeni bir bürokrasi yaratıyoruz dedim. Aynı zamanda Global Compact’ı imzalamamız gerektiğini söyledi. Ama doğru karar verdik, o gün Okşan Atilla Sanön’e teslim ettik. O zaman ona ‘sürdürülebilir yenge’ adını taktık. Şimdi diyoruz ki konunun sorumlusu en tepedeki yönetim kuruludur. Bütün yöneticiler sürdürülebilirlik lideri, sürdürülebilirlik yöneticisidir. Bu da dönüşümün boyutlarını gözler önüne seriyor. Umarım geç kalmamışızdır” diye konuştu.
patronlardunyasi.com